Tarihi Restleşmenin Belgesi İngiliz Arşivinden Çıktı
Meşhur diyalog dünya basınına da yansımıştı zamanında.
Dünyanın en büyük arşivlerinden birine sahip olan İngiliz Ulusal Arşivi, İngiliz tarihinin 1099’dan günümüze gelinceye kadarki dönemde milyonlarca belgenin saklandığı büyük bir kompleks görünümündedir. Bu yapının içerisinde yüzlerce araştırmacı aynı anda araştırma yapma imkânına sahiptir.
Yalnız bu durum İngiliz devletinin temsilcileri konumunda olan arşiv görevlilerince kimi zaman belirli nedenlerle kısıtlanmaktadır. Bu kısıtlama belgelerin temininde değil, bizatihi belgelerin üzerinde yapılmaktadır. Araştırmacı belgeyi aldıktan sonra kimi yerlerin üzerlerinin boyalı, kimi yerlerinin ise kesik olduğunu fark etmektedir.
Yalnız burada yapılan tahrifat, arşivin araştırmacılar için açılmış olan belgelerin bir kısmında görülmektedir.
Makale, bu görülen kısımları 1922‐1923 döneminde Türkiye özelinde açıklamaktadır.
Şanlıurfa Milletvekili Özşavlı, İngiliz Milli Arşivi''nde araştırma yaparken tesadüfen bulduğu bir belgenin önemini sonradan fark ettiğini söyledi.
Büyük İzmir Yangını ile ilgili araştırma yapan Özşavlı, o dönem İzmir Limanı’na demirlemiş olan İngiliz savaş gemisi Curacoa’nın seyir defterine ulaştı.
Seyir defterinde ise Atatürk ile yapılan röportajı bulduğunu söyleyen AKP’li vekil, bir buçuk sayfalık röportajı anlattı.
“Gentizon''un Atatürk ile yaptığı röportajı Curacoa adlı İngiliz savaş gemisinin kaptanına rapor etmiş. Kaptan bu bilgiyi alıp seyir defterine işlemiş. Ben de bu röportaj acaba Le Temps gazetesinde yayımlanmış mı diye baktım. Dönemin Le Temps gazetesini buldum. Orada hiçbir şekilde çıkmamış. Atatürk Araştırma Merkezi''ne sordum, kendim araştırdım, Mustafa Kemal''in bu röportajı kesinlikle hiçbir yerde bilinmiyor.”
“RÖPORTAJ YAYINLANMAMIŞ”
AKP Milletvekili Özşavlı, Atatürk ile yüz yüze yapılan röportaj için şu ifadeleri kullandı:
OLAY İZMİRDE GEÇİYOR 1922 Eylül
Ordu İzmir girer.
Başkumandan, düşmandan kurtardığı İzmir’de geçireceği ilk geceyi yaşıyordu. Zengin bir sofra hazırlandığı halde ufak tefekle karnını doyurdu ve geç vakitlere kadar çalıştı. Ertesi sabah erkenden uyandık. Hafif bir kahvaltıdan sonra vilayet konağına gittik.
Vali, İngiliz konsolosuyla konuşuyordu. Biz gelince, ayağa kalktı ve konsolos ile Mustafa Kemal Paşa’yı tanıştırdı. Konsolos iyi Türkçe biliyordu.
Paşa, valiye sordu:
-Konu nedir?
Vali anlattı:
-Sayın konsolos, İngiliz tebası vatandaşlarla Rum ve Ermeni azınlığın güven altında olup olmadığından endişeleniyorlar.
Kendilerine herkesin güven altında olduğunu bildirdim.
Mustafa Kemâl Paşa, konsolosun Türkçe bildiğini biliyordu.
Buna rağmen kendisine valiyi muhatap aldı:
-Ee, peki daha ne istiyormuş?
Bu soruya konsolos Türkçe cevap verdi:
-Tebamız için Hükümetinizden yazılı teminat istiyorum.
Mustafa Kemâl Paşa:
-Ne yani, Yunanlılar zamanında siz, tebanızı daha mı emniyette görüyordunuz?
Konsolos kasılarak:
-Evet, dedi. Yunanlılar buradayken tebamızı daha emniyette görüyorduk.
-O halde buyurun tebanız ile birlikte Yunanistan’a gidin efendim.
Konsolos:
-Yani majestelerinin hükümetine savaş mı açıyorsunuz?
Mustafa Kemal Paşa:
-Siz kiminle neyi konuştuğunuzu biliyor musunuz?
Ben, Millet Meclisi'nin başkanı ve Türk orduları başkumandanıyım.
Savaş açmaya da barış yapmaya da tam yetkiliyim. Peki, siz kimsiniz?
Hükümetiniz adına savaş ve barış görüşmelerini yapmaya yetkili misiniz?
Böyle bir yetkiniz varsa görüşelim.
Yoksa (eliyle kapıyı gösterdi) buyurunuz dışarıya!
Konsolos, Mustafa Kemâl Paşa’nın son sözü üzerine sapsarı kesildi ve tek kelime söylemeden kapıdan çıktı, gitti.
Mustafa Kemâl Paşa, adamın arkasından Vali’ye döndü:
-Bunlara yüz vermeyin Vali Bey! Bir donanma önünde pusacak, bir blöf karşısında yelkenleri suya indirecek bir devletçik sanıyorlar bizi.
Küstahlık derecesine bakın. Barut kokan bir odada adamın sorduğu şeye bak!
Savaş halinde değiliz sanki.
Bana savaş mı açıyorsunuz, diye soruyor!
Birkaç saat sonra, İngiliz donanma kumandanı hükümet konağının kapısından girerek, Mustafa Kemâl Paşa’nın odasına yöneldi.
Nazik fakat öfkeli bir hali vardı.
Ruşen Eşref kendisine ne istediğini sordu.
-Başkumandan Mustafa Kemâl Paşa ile görüşmek istiyorum.
Birlikte odaya girdiler, kapı kapandı.
Amiral:
-Çok güç koşullar altında bir savaş kazandınız, sizi asker olarak içtenlikle kutlarım.
Çanakkale’deki başarınızın rastlantıya borçlu olmadığınızı kanıtladınız.
Büyük bir askerle tanıştığım için memnunum, diyerek övgüler yağdırmaya başladı.
Paşa, bıkkın bir sesle:
"Bunları geçin amiral. Çok işimiz var. Asıl konuya gelin..." dedi.
Amiral bu tavır karşısında bocalayarak konuya girdi:
-İzmir’de tebamız ve sizin azınlıklarınız. Ermeniler, Rumlar var. Yeni askeri yönetim altında bu insanların statüsü nedir. Güvende midirler?
Paşa:
-Hiç kuşkunuz olmasın amiral, tebanız ve azınlıklar Hükümetimizin koruması altındadır. Suç işlemeyenler, kendilerini güvende sayabilirler.
-Peki, suç işleyenler?
Paşa:
-Suç işleyenler sayın amiral, muhtemelen ülkenizde olduğu gibi adaletin huzuruna çıkarılır. Suçlu olanlar cezalarını çeker.
-Fakat Paşa Hazretleri, fevkalade günler geçirdik. Yunan ordusundan cesaret alan Rumlar, şımarıklık yapmış olabilir. Bugün bu insanlar yerli halkın düşmanlığıyla yüz yüzedir.
Ermenileri biliyorsunuz büyük bir toplumu göçe zorlandı ve önemli bölümü hayatlarını kaybetti. Bu ruh haliyle Yunan ordusu ile işbirliği yapmış bazı Türklere zor günler geçirtmiş olabilirler. Bunlar, fevkalade günlerin olaylarıdır, bağışlanması, hoş görülmesi gerekir.
Eğer bu kişiler halkın husumetine bırakılırsa, bütün dünya aleyhinize kıyameti koparır.
Son cümleye kadar amirali sakince dinleyen Mustafa Kemal Paşa “dünyanın koparacağı gürültü” ile tehdit edilince amiralin sözünü kesti:
-Üstünlük pozunuzu derhal bir yana koyunuz.
Tehdit etmekten de vazgeçiniz.
İngiltere ve müttefiklerin kıyamet koparıp koparmayacağını düşünmem bile.
Bunlar memleketin dâhili işleri ve de sizin bu işlere karışmanıza müsaade etmem.
Majestelerinin devleti bizim azınlıklarımızla uğraşmaktan vazgeçsin.
Kim ki bize saygı beslemez, bizden de saygı beklemeye hakkı olmaz.
Amiralin yüzü bembeyaz oldu.
-İngiliz Hükümetinin tebasını her yerde koruma hakkı devletler hukuku teminatı altındadır. Avrupa devletleriyle birlikte arkaladığımız Rum ve Ermenilerin güven içinde bulundurulmasını sadece rica ettik. Yoksa biz bu güvenliği sağlayacak güçteyiz.
Paşa:
-Arkaladığınız Yunan ordusunun denizde yüzen cesetlerini herhalde görmüş olmalısınız.
Ordumuz asayişi sağlamıştır.
İzmir limanını donanmanıza kapatıyorum.
İsterseniz tebanızı gemilerinize doldurabilirsiniz.
Donanmanızın en kısa zamanda limanı terk etmesini istiyorum.
Sert sözler karşısında amiral ne yapacağını şaşırdı:
-İngiltere’ye savaş mı açıyorsunuz?
Paşa:
Savaş açmak mı? Siz yoksa Sevr antlaşmasının halen yürürlükte olduğunu mu sanıyorsunuz?
Biz onu çoktan yırtıp attık.
Karşımda serbestçe oturuşunuzu, sizi konuk saymama borçlusunuz.
Fakat nezaketimizi kötüye kullanmanıza müsaade etmem.
Şu anda hukuken barış antlaşması yapmamış iki devletiz.
Savaş hukuku halen yürürlüktedir.
Gemilerinizi derhal karasularımızdan çekmenizi size tekrar ve son defa ihtar ediyorum.
Bir balmumu heykeline döndü amiral.
Sert adımlarla girdiği Mustafa Kemal Paşa’nın odasında oturduğu sandalyede küçüldükçe küçüldü ve sonunda kekeleyerek:
“Affedersiniz” dedi. Yerlere kadar eğilerek geri geri gidip dışarı çıktı.
İngiliz ve Fransızlar kendi uyruklarını gemilere bindirmeye başladılar. Birkaç saat sonra da sessizce çekilip gittiler.
Kemal paşa bakmıyordu bile.
Salih Bozok.
Gelelim belgeye. İngiliz devlet arşivlerinden aşağıdaki belgede aynen şunlar yazıyor:
İngiliz Akdeniz Başkomutanlığından Deniz Bakanlığına Telgraf.
"Mustafa kemal İngiltere ile savaş halinde olduğunu ve İngiliz temsilcilerini tanımadığını söylüyor. Tez elden talimat bekliyorum."
Şerafettin GÜÇ
Alıntı Kaynak Haber Linki
2- (Cengiz KARTIN * ‐ Necmi UYANIK ) İNGİLİZ ARŞİV BELGELERİNDE DÖNEMİNE AİT TÜRKİYE DOSYALARINDA TAHRİFAT ÖRNEKLERİ. Cengiz KARTIN Necmi UYANIK - PDF Ücretsiz indirin (docplayer.biz.tr)
3- 1838’de Londra’nın City yerleşim biriminde, 1851’de ise Public Recırd Office ismi ile faaliyetlerine başlayan İngiliz Ulusal Arşivi, Kew Gardens’taki hizmet binasına 1977’de taşınmıştır. Yapıya 1996’da ek bina yapılmak sureti ile bu günkü kompleks ortaya çıkmıştır. İngiliz Ulusal Arşivi’nin 20. üzyıın başlarındaki konumu için bk. Akdes Nimet Kurat, “İngiliz Devlet Arşivinde ve Kütüphanelerinde Türkiye Tarihine Ait Bazı Malzemeye Dair”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, C. VII, S. 1, Mart 1949, s. 1-19.
Not: Resimler İnternet Ortamından Alınmıştır.