Ben Bilmem Kaynaklar Bilir
Bu yazıyı 745. Türk Dil Bayramı ve Yunus Emre’yi Anma törenlerinde 13 Mayıs 2022 tarihinde bir konferans düzenlemiş ve konuşmacı olarak Arkeolog Yusuf Benli’yi Karaman halkı ağırlamıştır. Bu amaçla yazıyorum.
Sosyal medyadan aldığım söz aynen şu şekilde: “Alanında yaptığı çalışmalarla adından söz ettiren ve halen Antalya’da görev yapan Yusuf Benli, Karamanoğlu Mehmet Bey’in bulunamayan mezarı ve sandukası hakkında önemli bilgiler vermiş, hurafeler ve hikâyeler ile günümüze gelen bu konu hakkında bilimsel açıklamalarda bulunmuştur.” Hoş gelmiş sefalar getirmiştir. İyi ki gelmiş gitmiş.
Konuyla ilgili hatta diğer bağlantılı konularla ilgili bir iki kelam etmek ihtiyacı doğdu.
1- Şikari Karamanname’ye göre Karamanoğlu Mehmed Bey, Karadağ önünde yapılan savaşta Moğollarca öldürülmüştür.
Konu şöyle anlatılıyor:
“Şikâri’nin Dilinden Karamanoğulları Tarihi” ISBN: 978-605-9661-02-7 sayfa 62;
FERMAN SAHİBİ ŞEMSEDDİN I. MEHMET ÖLÜMÜ
Ez-in-cânib, vezir eydür: - Devletlü hân! Bunlar, muttasıl böyle ceng edici dilâverlerdir, dedi. Mehmed Beg muhkem yorulub kondular. Mehemmed Beg dönüb şehre geldi. Gördü karındaş dahi gelmemiş.
Eydür: - Ey begler! Tatarı şehre getürmekden şehid olmak yeğdür. İki küçek karındaş bile- alub on yedi bin er ile yürüdü. Kızıltağ önünde râst gelüb tîğ çeküb Tekbîr getürüb Tatar içerisine koyuldular. Üç gün üç gice ceng olub yerin bir katı (39b) tozub göğe çıkdı. Gâziler mest pelenge dündüler, kan içmekden.
Ez-in-cânib, eydür Mehemmed Beg: - Bin dilâver ile sürüb hânın ‘alemin yıkdı. Hân bildi ki tuğun yıkan Karamanoğludur. On bin Tatarı çevirüb öğle zamânına degin ceng kıldılar. Bin yigidi şehid eylediler. Mehemmed Begin üç kerre atın yıkdılar. Yine atlandı.
Râvi eydür: Mehemmed Beg kendü kılıcıyla dört yüz yigirmi baş kesdi, bir nice def’a. Sonra kendisünü şehid eylediler. Karamanîler sınub kaçdılar. Tatar gelüb Lârende’yi yakub yağma eylediler.
2- Tevarih-i Âli Selçuk ve Müsaremetü’l-Ahbar Şemseddin 1. Mehmed Bey’in Karadağ yakınlarında Kızıldağ önündeki savaşta değil Mut Ovası bölgesinde bir yerde ok yağmuru altında şehit edildiğini yazarlar.
ANADOLU SELÇUK! DEVLETİ TARİHİ İBNİ BİBİ’nin Farsça Muhtasar Selçuknâmesinden Türkçeye çeviren M. Nuri Gençosman. Notlar ilâve eden F. N. Uzluk. ANKARA Uzluk Basımevi 1 9 4 1
Orijinal metinden aynen aktarıyorum; Sayfa 297-298
Sultan Gıyaseddin ilo Sahip Fahreddin de Konya tarafına döndüler, Karaman oğullarının takibi için gerekli tertibatı almakla meşgul oldular. Yanlarında bulunan moğol çerilerinden bir kol ile âsiler tarafına yollandılar.
“* Mut ovasına geldikleri sırada elli nefer moğol ile elli nefer Müslüman askerini karakol olarak ileri gönderdiler. Cimri ile Mehmed Bey, askerin kışlağına ve sahip ile sultan Gıyaseddin’in yaylak tarafına gitmiş olduklarını işittikleri için Mehmed bey, iki kardeşi ve amcası oğlu yiğitliklerine güvendikleri bir kaç neferle birlikte ahvalden haber almak maksadıyla geri kalmış, Cimri’yi kaleye göndermişlerdi.
Yanındaki adamlarıyla bir tepeve çekilmiş olan Mehmed beyi o civardaki moğol karakolu neferlerinden bir kaç kişi görerek mızraklarıyla arkalarına düştüler. Dar bir yerde ve çok çetin bir geçit arasında sıkışmış olan Mehmed Bey ile yoldaşlarını yakalayan moğollar, heman üzerlerine ok yağdırmaya başladılar. Bu arada Mehmed beyi bir ok darbesiyle yere serdiler. Önüne koşan kardeşini de yine bir okla yanına yatırdılar.
Bu ani baskından kaçmağa başlayan öteki kardeşiyle amcası oğlu da yedikleri oklarla yüzü kuyu devrildiler. Geride kalanlar kaçamak yolunu tuttular. Moğollarla Müslümanlar, ölenlerin kim olduğunu bilmiyorlardı. Ancak üzerlerindeki silâh ve eşyalarını almak üzere yanlarına koştukları vakit ilk kaldırdıkları ölünün Mehmed Bey olduğu anlaşıldı.
İkinci ve üçüncü ölüler onun kardeşleri, dördüncüsü de amcası oğlu idi. Heman başlarını cesetlerinden ayırdılar. Sultan Gıyaseddin ile Sahibin yanına götürdüler. Bu hal halk tarafından haber alınınca herkes hayret gösterdi. Mehmed beyin ölmesiyle Cimri Devletinin sâ’şaası bu kadar kolay ve çabuk sönmüştü.
Ferdası günü kesik başlan yıkadılar. Sakallarını taradılar, onlara güvenerek devlete kafa tutan Ermenistan kalelerinde dolaştırılmak üzere gönderdiler. Sultan ile Sahip Fahreddin Akdeniz kıyılarına kadar gittiler, rast gelen âsiyi kılıçtan geçirdikten sonra mal ve ğanimetlerle geri geldiler. Moğol askeri Niğde yolu ile Kazofa kışlağına. Sultanla veziri de Konya’ya döndüler.
Konunun daha iyi anlaşılması için burada bir açıklama ekleme ihtiyacım var. Şöyle ki;
Şikârî’nin Karamannâmesi veya Karaman Tarihi, 16. Yüzyılda Türkçe yazılmış bir beylik tarihi olmakla birlikte; pek çok bakımdan önem taşıyan bir kaynaktır.
Dehhani’nin yarım bıraktığı ve Yaricani’nin aynı dilde tamamladığı Farsça Şehname’nin Şikârî (Ölümü: 1584)’ye kaynaklık etmiş olduğunu biliyoruz. Bu sayede 14. Yüzyılda yazılmış bir beylik tarihi 16. Yüzyılda Türkçe olarak bir yazmaya aktarılmış ve günümüze ulaşmıştır.
Bazı tarihçilerin Şikârî’yi ve eserini “güvenilmez” bulmalarına rağmen; O’nun eseri önemli bilgiler içermekte ve bazı doğru olarak kabul edilen bilgileri de tartışmaya açmaktadır.
Rahmetle andığım Sayın hemşehrimiz Prof. Dr. Mustafa KAFALI’nın “Diyar-ı Karaman” olarak ifade ettiği, Ermenek, Mut, Silifke, İçel, Alanya, Antalya, Larende, Konya, Ereğli, Niğde, Aksaray, Kayseri, Adana, Maraş, Sivas, Bursa ve Ankara şehirlerini içine alan bölgenin 14 ve 15 nci Yüzyıl tarihi hakkında başka kaynaklarda yer almayan ayrıntılı bilgiler vermektedir.
Şikârî’nin eseri sadece siyasi tarih bakımından değil, sosyal ve kültür tarihi bakımlarından da çok önemli bilgiler içermektedir. Eser, her şeyden önce Türkçedir. Bölgeyi Türkleştiren ve İslamlaştıran bir Türk Beyliğinin tarihidir. Karamanoğulları Beyliği, bünyesinde pek çok Oğuz boyunu barındıran; yerleşik ve konar-göçer Türkmen kitlelerine dayanan ve Türkçeyi yeniden devlet dili olarak ilan eden bir beyliktir. Bu açıdan bakıldığında Şikârî önemli bir iş yapmıştır. Böylesine önemli bir beyliğin tarih ve kültürünü bugüne aktarmıştır.
Önemli ve altı çizilecek not:
İbn-i Bibi ve Aksarayî aynı dönemde yaşamışlar ve olaylara bizzat şahit olmuşlar. Şikari ise Dehhani’nin yarım bıraktığı ve Yaricani’nin aynı dilde tamamladığı Farsça Şehname’nin Türkçeye çevrisini yapmıştır.
Bir başka önemli konu başlığı:
Karamanoğulları Devleti kurucu atası Sadettin Oğlu Nureddin Bey ve eşinin (Nure Sofi) mezarlarının Restorasyonu için verdiğim/verdiğimiz mücadeleye köstek olan/olmaya çalışan kişi/kişilere derim ki;
Nure Sofi ve eşinin mezarını/etraftaki mezarları Balkusana taşıyalım daha çok ziyaretçi gelir/burada yaşatamayız diyen kişi/kişilerin amacı nedir bilmiyorum.
Kültür varlıkları yönetmeliğini ve “VENEDİK TÜZÜĞÜ” ( Mayıs 1964 ) Kültür Mirasının Korunmasında “Risklere Hazırlık” Kavramının Gelişimi maddelerini iyi okunmalı ve bilinmesi lazım. Lafla peynir gemisi yürümüyor.
Mersin/Mut Yalnızcabağ Köyü ve Değirmenlik Yaylası bölgesinde kaç tane taşınmaz/taşınamaz kültür varlığı eser var önce bunların bilinmesi lazım. Bildiklerini de zannetmiyorum. Hani derler ya “ağzı olan konuşur” diye. İşte öyle adamın ağzı var konuşuyor. Bırakın konuşsun ama salya sümüğünü mikrobunu sağa sola bulaştırmasın. O zaman dezenfekte etme hakkımı kullanırım. Bu hakkım daima bakidir.
Ben Mevlana’nın dediği gibi “Bin kere tövbeni bozsan da gel” diyenlerden değilim. Kaynaksız ve belgesiz asla konuşmam/yazmam. Gerektiğinde arşiv kayıtları ortaya çıkar. Ulu orta konuşmadığım gibi her önüme gelene arşiv belgesi de vermem.
Devletimizin (BOA) arşiv kayıtları ve vakıf senetleri herkese açık. Gidip alırsın okursun/okutursun elinde bir belgen olur. Hikâye masal yazacaksak o zaman ebemim dedemin monamın ve toplumun/obamın rivayetlerini dinlerim/derlerim.
Tarih yazacaksak belgelere/kaynaklara dayanması gerek. Yalan yanlış tarih yazacaksak yine belgelere dayanır. Evet, tarih bir ilim dalıdır. Yanlışta olsa üzerinde belgelerle konuşulur.
2021 yılında rahmetli olan Ermenek’in evladı Malatya İnönü Ünv. Rektörü tarihçi merhum Prof. Salim CÖHCE beyefendiyi rahmetle analım. Birçok defa kendisi ile aynı odanın havasını teneffüs ettim. Vefatından zannedersem 15 gün önce “GOCA MÜDÜR” ile ziyaretine gitmiştik. Ben sormadım. GOCA MÜDÜR önceden hazırladığımız tüm soruları sordu ve notlarımızı tuttuk. Saygıdeğer hanımı ve iki oğlu da vardı. Cevaplar bizde duruyor. Belgeleri ile zamanı geldiğinde bunlar ortaya çıkacak. Sadece bir tadımlık bilgiye buradan vereyim;
Kerimüddin Karaman Beyin oğlu Şemseddin 1. Mehmed’in mezarından alınan kemik dokuları raporları var dedi. Mezarı da Balkusan’da değil. Evet, bazı konuları konuşurken ve yazarken çok temkinli olmamız lazım. Bu kadar yeter kanaatindeyim. Şahit ve belgeler zamanı gelince/akademik ortamda konuşulacak. Çok yakında diyerek konuyu kapatıyorum.
Bulgur kaynatma mevsiminde YELLİBEL GEÇİTİ isminin nasıl değiştirildiği konusu çok vahim. Tarihe mal olmuş bir yerin rant elde etmek, siyasi çıkar amacıyla değiştirilmesini şiddetle kınıyorum. Benim gibi bu konuyu araştıran birçok akademisyen/emekli tarihçi arkadaşımın olduğu bilinmeli. Özellikle Karaman’da oturan gazeteci/yazarçizer-araştırmacı arkadaşlar gitsinler Kültür Müdürlüğünde ki belgelere bir baksınlar lütfen...
Karayolları Genel Müdürlüğü ve Harita Kadastro Genel Müdürlüğü ile Genel Kurmay Askeri arşivlerinde hangi ismim halen geçerli olduğu resmi yazı (4982 sayılı bilgi edinme yasası) ile isteyin. Bakın karşınıza neler çıkıyor. Bunu buradan niye yazıyorum derseniz; insan görünümlü şeytanların neler yapmaya çalıştığının bilinmesi için. Meydan boş değil haberleri olsun isterim. Dedim ya; kaynaksız konuşmam.
Kendisi beni çok iyi tanır. Polemiğe girmemek için yazmıyorum ve cevap dahi vermem. Yaptığı tek şey, ortaya bir laf atar geri çekilmek. Kim mi? Şeytan görünümlü insan. (Başka tarif bulamadım.)
Buna birkaç örnek vereyim..:
1) Tarihe mal olmuş YELLİBEL GEÇİTİ ismini arkadaşları ile neden değiştirdi. Amacı nedir? Evliya Çelebinin seyahatnamesinde uzun uzun anlatılır. İlgililer baksın isterim.
2) Karamanoğulları kurucu atası Nure Sofi ve eşinin mezarlarının restorasyonu için kaç tane şahsi veya STK olarak dilekçe vermiştir/vermişlerdir. Nerelerin kapılarını aşındırmıştır. Armut piş ağzıma düş, yok öyle bir şey.
3) Neden şimdiye kadar yol meselesi ortaya atılmadı. Çok şükür Mersin/Mut – Yalnızcabağ Köyü bağlantı yolu Değirmenlik Yaylasına kadar yapıldı. Devam ediyor bitmek üzere. Emeği geçenlere sonsuz teşekkür ve minnetlerimi sunarım.
Şimdi gelelim Ataları ile evlatlarını birleştiren kısa yola. Bu yolun tarihçesini uzun uzun araştırarak belgelere dayalı yazdım. Bölgeyi adım adım gezdim. Yayla isimlerinin ayrıntılarına girerek gazete köşe yazımda var. İlgilenen açsın okusun lütfen.
İlgili makalemin linki;
Karamanoğulları ve Kadınlar Çeşmesi - Karamandan.com
Evet, bu yolun da revize edilmesi gerekir. Aman aman çok kötü bir yol değil. Asfalt olması gerekir mi hayır. Bu yetkililerin verdiği cevap. Çünkü çok fazla kar yağıyor ve toprak çok donuyor. Yaklaşık yedi ay kış olan bir rakımdan bahsediyoruz. Stabilize yolun biraz daha iyileştirilmesi lazım. Yedi Sekiz köyün yayla yolu ve yaz aylarında çok işlek. Bölgede milletin bağı bahçesi tapulu arazisi var.
Lafı sözü fazla uzatmadan can alıcı konuya gelelim. Şöyle ki;
KARAMAN ERMENEK BALKUSAN TÜRBE MEZARLARI SIRALAMASI
Bakış açımıza göre sağda duvar tarafından bu tarafa doğru;
1- ) Nûre Sofî oğlu Kerimüddin Karaman Bey, (1263) Ermenek Balkusan Köyü’ndeki külliyede mezarı bulunmaktadır.
2-) Kerimüddin Karaman Bey’in oğlu Mahmud Bey, Ermenek Balkusan Köyü’ndeki külliyede mezarı bulunmaktadır.
3- ) Sultan Alaaddin Âli (1361 - 1398 I. Murat’ın kızı Nefise Sultan ile evli idi.) oğullarından Sultan II. Mehmet’tir. (1423 - 1465)
Yine bakış açımıza göre solda duvar tarafından bu tarafa doğru;
4-) Kerimüddin Karaman Bey’in eşi, Selçuklu Sultanı IV. Rükneddin Kılıçaslan’ın kızı’nın mezarı Ermenek Balkusan Köyü’ndeki külliyede bulunmaktadır.
5- ) Diğer bir mezar kadın mezarı olarak bilinmekte olup kime ait olduğu kayıtlarda gösterilmemiştir.
Üç erkek mezarı aynı hizada ve yan yana. Diğer iki kadın mezarı da karşı tarafta yine yan yanadır.
Not: Rabbim (cc) rahmet eylesin. Mekânları Cennet ruhları şad olsun. Buraların ve etrafının vakıf senetleri var merak edilmesin.
BABAİLİK ve NURE SOFİ BABA İLYAS OĞLU MUHLİS PAŞA
- 1238-1240 Yıllarında Kırşehir Malya Ovasında On üçüncü yüzyıl Anadolu’sunda Ortaçağ’ın en büyük katliamlarından biri yaşandı.
- Bu yürekler acısı olayda, bölgede egemen olan yabancı destekli Anadolu Selçuklu ordusu çoluk çocuk kendi halkını kılıçtan geçirdi. Bu savaş kardeş kardeşin savaşıdır. Ne yazık ki acı gerçektir.
- Babai dervişi, önderi Baba İshak’ın can dostu Baba İlyas bu savaşta öldürüldü. Oğlu Muhlis Paşa 7 yaşlarında bu bölgeye Balkusan Balabolu-Değirmenlik Yaylasına Karamanoğulları kurucu atası Nurettin Bey tarafından getirilip büyütüldü.
- Muhlis Paşa torunu Âşık Paşa Veli “Garipname” mesnevisini Türkçe olarak yazmıştır. Mezarı Kırşehir’dedir. Torunu Elvan Çelebi ise; Çorum Mecitözü İlçesinde yatmaktadır. Sunni ve Hanefi mezhebine tabidir.
Şerafettin GÜÇ